Sezgilerimiz, sosyal yaşamda süratli kararlar vermemizi sağlamak üzere evrimsel süreçte büyük bir titizlikte gelişmiş kılavuzlarımız. Öyle ki saniyeler içinde birinden sevip beğenmediğimize, birine güvenip güvenmediğimize karar verebiliyoruz. Ayrıca, karşımızdaki şahısların tavırlarını varsayım edebiliyoruz. Ancak kimi zaman da sezgilerimiz bizleri makûs bir yola sokabiliyor. İşte böyle zamanlarda analitik düşünmenin ehemmiyeti ortaya çıkıyor. Süratli cevap veren sezgi sistemimizde bir yanlışlık varsa, daha fazla gayret gerektiren analitik sistemimiz devreye giriyor ve en iyi kararı vermemizi sağlıyor.
İşte bu noktada şu sual uslara geliyor: Şayet yaşamda tek bir düşünme sistemi olsaydı, hangisini seçerdiniz? Sezgisu baskın düşünme mi, analitik düşünme mi?
Bazıları bu suale işte böyle cevap veriyor. Reelinde bir bakıma doğru; günümüzde etraf dediğimiz şey, evrimsel süreçlerden evvelki etraftan hayli değişik. Bu da bizlerin sezgilerini büyük miktarda değiştirmiş vaziyette. Ancak bu, analitik düşünmenin çağdaş dünyanın bir buluşu olduğu anlamına gelmiyor.
Avcılık ve toplayıcılıkla yaşamını geçiren cemiyetler, analitik düşünmenin çok besbelli özelliklerini sergiliyorlardı. Misalin, evvelden silahsız avcılık yapanlar, avlarını tanımlar ve daha sonra avı yorulana kadar peşinden koşardı. Dört bacaklı hayvanlar çok süratli koşabilir, ancak bunu yalnızca kısa mesafede yapabilirler. İnsan ise o kadar süratli koşamaz ama uzun müddet koşabilir. Üstelik av hayvanı koşarken artta ayak izlerine vazgeçer. İşte avcılar bunları hesaba katarak avının peşinden bir müddet koşup onun bitkin düşmesini bekler, fırsatını bulduğunda da avını ele geçirirdi.
Görüldüğü gibi reelinde avcı-toplayıcı olan atalarımız dahi hem sezgisu baskın hem de analitik düşünmeden faydalanıyorlardı. Sosyal yaşamda sezgilere katlanan süratli düşünme şeklinden çokça yararlanıyoruz. Ancak mevzubahisi ehemmiyetli kararlar olduğunda, sezgisu baskın düşünmenin bizi sonu olmayan bir yola sokacağını öğreniyoruz ve analitik düşünmeden yararlanarak en iyi kararları almaya çalışıyoruz. Avcı-toplayıcı atalarımızdan çıkarmamız gereken en ehemmiyetli ders de belki bu.
Bu gidişatı günümüzdeki iş dünyasına da uygulamak olası. Binlerce iş yeri her gün cinsli cinsli krizlerle karşı karşıya kalıyor. Patronlar kriz anında, yüksek baskı altında yararlı çalışabileceği bireylere güvenmek istiyor. İş dünyasında her ne kadar analitik düşünme ön tasarıya çıksa da kriz zamanlarında sezgisu baskın düşünme sayesinde süratli karar alma beceriyi devreye giriyor. Bu da analitik düşünme ve sezgisu baskın düşünmenin bir arada olması gerektiğinin bir başka göstergesi…