Çocukların biz erişkinlerden daha keyifli oldukları keskin… Koşuyorlar, oynuyorlar, gülüyorlar, eğleniyorlar, anın tadını çıkarıyorlar; her yeni güne, her yeni ana meraklı gözlerle bakıyorlar, kısacası doya doya yaşıyorlar… Biz erişkinlerse yaşımız ilerledikçe çocuk istikametimizi kaybediyoruz; bakış açımızı statikliyoruz ve kendimizi bir hayli şeye kapatabiliyoruz. Oysa ki çocuklardan esin alsak hoş metamorfozları başlatabiliriz. Her ne kadar çocuklara kılavuzluk eden, onlara yol gösteren, yaşamı öğreten bizler olsak da gelin bu defa çocuklar bize ders versinler. İşte çocuklardan bilebileceğimiz iyi oluş dersleri:
Meraklı ve coşkulu olmak
Bir çocuktan bilebileceğimiz en ehemmiyetli derslerden biri, yaşamın hoşluğuna ve sevincine tekerrür tekerrür hayran olmaktır. Çocuklar, ebedî meraklılardır. Her şeyi merak ederler, her şey hakkında coşku dinlerler, devamlı sualler sorarlar, hep daha aşırısını bilmek isterler ve o içlerindeki yenilik arayan ruhu asla kaybetmezler. Biz erişkinler ise merak duygusunu en son ne zaman sezdiğimizi dahi unuturuz. Sanki keşfetmekten bırakırız; sualler üretmek, yeni yanıtlar aramak istemeyiz… Ve sonunda keyfimizi kaybederiz. Oysa ki çocukken sahip olduğumuz o merak duygusunu tutuşturduğumuzda yaşamın coşku dolu anlarla çevrelendiğini fark edebilir; belki de hayallerimize erişmemizi sağlayacak o motivasyonu bulabiliriz.
Yeniliklerden korkmamak
Siz hiç yeni rastgele bir şeyden korkan çocuklar gördünüz mü? Fobi ögelerinden değil elbette ki; sadece yeni ve değişik olandan? Görmesi azıcık güç. Zira çocuklar her zaman yeni bir şey söz mevzusu olduğunda coşku dinlerler. Tehlike alırlar, sınamak isterler, ne olacağını merak ederler. İçlerindeki o yapma hevesi, fobi dinlemelerine mani olur. Geliştikçe ise işler değişir; sanki fobi tüm benliği ele geçirir ve yeni olan, değişik olan dışlanır. Oysa ki çok hoş bir söz vardır; “Açılmamış kanatların büyüklüğü meçhul.” Tehlike almayı, değişikliklerden çekinmemeyi ve yeni bir şeyler sınamayı göze aldığımızda hiç hipotez etmediğimiz büyüleyici tecrübeler yaşayabilir, büyük galibiyetler elde edebiliriz.
Anda kalmak
Ah mindfulness… Ne kadar istesek de bir cinsli mindful olamadığımızı söyleyebilir miyiz? Geçmişe takılı kalmış ya da gelecek için kaygı eden bir zekâyla biz erişkinlerin anda kalmayı bilmesi için çocuklardan esin alması koşul. Çocuklar anda yaşarlar; her şeyi bütün anlamıyla sezerek tecrübelerler. Bir şeyin tadı, kokusu, sesi, hissi, dokusu her şeyi çocuklar için çok ehemmiyetlidir; anda olup bitene dikkat kesilirler ve onlar için sadece şimdiki zaman vardır; gerçekten orada olurlar. En ehemmiyetlisi anın tadını çıkarmayı muvaffak olurlar.
Oynamak
Çocuklar eğlenirler, gülerler, insanların onlar hakkında ne söyleyeceğine dikkat etmezler. Anı yaşarlar, ufak şeylerden zevk alırlar ve yeni bir günü karşılamak için tebessümürler, kahkahalar saçarlar. Oyunlarıyla dünyayı tanırlar, iç dünyalarını yansıtırlar, eğlenirken bilirler, kendilerini yansıtırlar. Reyin, insan olmanın en natürel en manevi eylemidir. Ufakken kolay bir reyin kocaman mutlulukları getirirken geliştikçe kaçırdığımız o mutluluğun nedeni belki de reyin oynamayı unutmuş olmamızdır.
Yaratıcı olmak
“Her çocuk bir Sanatçıdır. Mesele, geliştiğinde nasıl sanatçı kalabileceğidir.” Demiş Picasso, ne de hoş söylemiş… Yaratıcılık, herkesin sahip olduğu doğuştan gelen bir kalitedir, bu sebeple asla gerçekten kaybolmaz; yalnızca derinlerde saklanır. Yaratıcılığınızı ortaya çıkarmak için bir çocuğun nasıl yarattığını izleyin, böylece neyin muhtemel neyin muhtemel olmadığına dair fikirler tarafından kısıtlanmadan hayal eforunuzu özgür vazgeçebilir, başkalarının nasıl yorumlar yapacağı hakkında kaygılanmadan yaratıcılığınızı besleyebilirsiniz. Çocuklar, yaratırken rastgele bir kural veya standarda uymazlar veya başkalarının temennilerini karşılamaya çalışmazlar.
Tüm duygulara alan açmak
Çocuklar mutlu olduklarında gülerler, üzüldüklerinde ağlarlar, agresif olduklarında tepki verirler… Kısacası, sezdikleri tüm duyguları çekinmeden dışa vururlar. İçlerinde bir duygu oluştuğundan onu özgür vazgeçerler; yüksek sesle çığlık atarlar, göz yaşları bitecekmişçesine kana kana ağlarlar ve bir duygu bittiğinde hemen öbürüne geçebilirler. Birkaç dakika evvel ağlayan çocuk, birkaç dakika sonra kahkahalarla gülüyor olabilir. Erişkinlikte ise duyguları hakimiyet etmek, zorlamak, bastırmak, inkar etmek, kabul edilebilir olana dönüştürmek vardır ve ne yazık ki tüm bunlar şahsa hasar verir. Oysa ki yapılması gereken Sezdiklerimizi bastırmadan, gizlemeden sezmek için kendimize vermektir; zira bu duygularımızı ifade etkenin ve salıvermenin tek sıhhatli yolu, aynı zamanda bir cins öz-şefkat ve kendini kabul etme şeklidir.
Pes etmemek
Siz hiç yürümeye çalışırken düştü diye yaşamına yalnızca emekleyerek devam eden bir bebek gördünüz mü? Ya da salıncağa binmeye boyu yetmediği için parka gitmekten nefret eden bir çocuk? Biz erişkinler zaman zaman çok kolay pes ediyor olsak da çocuklar istediklerini elde edene kadar bırakmıyorlar. Böylece yürümeyi, koşmayı, zıplamayı, usumuza gelen her yaşam becerisini bilebiliyorlar. Onların bu azminden esin alarak pes etmeye en yanaştığımız anda devam etme eforunu içimizde gizli kalmış çocukta bulabiliriz.
Özgürce hareket etmek
Bedenimizi hareket ettirmenin ruh sıhhatimiz üzerindeki bereketlerinin hepimiz farkındayız, ancak egzersiz zaman zaman bir ceza eylemiymiş gibi sezdirebiliyor; peki neden? Spor, fitness, programlı hareket dendiğinde sanki gözümüz korkuyor ve kaygılanmaya başlayabiliyoruz… Oysa ki çocuklara baktığımızda hiçbir şeyi tasa etmeden, doyasıya hareket ettiklerini görebiliriz. Hareket etkenin doğrusunu, yanlışını düşünmeden; başkalarının yorumlarına aldırış etmeden, yalnızca çocuklar gibi içimizden geldiğince, özgürce hareket edebiliriz.
Her zaman keyifli ve saf olan çocuklar, bize manevi olarak ne sezdiğimizi ve yine bağlanmak istediğimiz şeyi, bizi asla terk etmeyen bir varlığı gösteren güçlü aynalardır. Bir çocuk rolünü üstlenebilir veya içimizdeki çocukla yine irtibat kurabilir ve bir şeyler sınayabilir, yaratıcı istikametimizi özgür vazgeçebilir, yaşama ve insanlara merak ve reel bir alaka ile yanaşabilir, dünyaya ve yakın etrafımıza tamamen değişik bir gözle bakmaya başlayabiliriz. Çocuksu mucize hala içimizde yaşıyor –yaşımız ne olursa olsun-. Bu, yalnızca onu kucaklama sorunu. Ancak içimizdeki çocukla ilişkimizi yine kurduğumuzda, derin şifa ve reel mutluluğun kapısını açarız. Vazgeçin çocuklar size yol göstersin…